Ticaretin Manevi Temelleri Ve Sorumluluğu
05 Ağustos 2025, Salı 14:06TİCARETTE AHLAK YOKSUNLUĞU: MALATYA’DA HAK, HELAL VE HESAP BİLİNCİ NEREDE?
Ticaret, İslam dininde yalnızca kazanç sağlama yolu değil; aynı zamanda kul ile Allah arasında bir güven ilişkisi, insanla insan arasında bir emanet köprüsüdür. Resûlullah (s.a.v.) “Doğru ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” (Tirmizî) buyurarak, ticaretteki ahlaki duruşun ne kadar yüce bir mertebeye karşılık geldiğini açıkça belirtmiştir. Ancak bu yücelik, sadece mal alıp satmakla değil, muhatabın zor anını fırsata çevirmemekle, nimetle şımarmamakla ve krizi kazanca dönüştürmemekle mümkündür.
Bugün Malatya’da ticaretin geldiği nokta ise, bu yüce anlayıştan hayli uzaktadır. Ticaretteki helal kazanç anlayışı, yerini fahiş kâr oranlarına, fırsatçılığa ve vicdansızlık temelli fiyat politikalarına bırakmış görünmektedir. Deprem gibi büyük bir felaketin ardından bile merhamet yerine matematiksel kâr hesabı yapan bir esnaf zihniyeti, sadece bu dünyada değil ahirette de hesap verecektir.
KAYISIDA AHLAK BİLİNCİ NEREDE?
Malatya’nın “altın meyvesi” kayısı, şehrin sembolü olduğu kadar en önemli geçim kaynağıdır. Ancak bu kıymetli meyve, bazı esnaflar için yalnızca bir oyuncak, bir spekülasyon aracı, hatta halkı sıkboğaz etmenin bir vesilesi hâline gelmiştir. Kayısının bol olduğu yıllarda ürün çiftçinin elinden yok pahasına alınırken; rekoltenin düşük olduğu yıllarda ise çok yüksek fiyatlarla alınmaktadır. Bu dengesizliğin arkasındaki asıl sebep, piyasa arz-talep dengesinden çok, esnafın “ne koparırsam kârdır” anlayışıdır.
Geçen yıl satılmayan ve depolarda tutulan kayısılar, bu yıl rekolte düşüşüyle birlikte neredeyse dört katı fiyatına satıldı. Demek ki kayısı yüksek fiyata satılabiliyormuş, demek ki fiyat denilen şey tamamen niyete ve ahlaka bağlıymış. Eğer üretici emeğinin karşılığını almıyor, ama tüccar kârına kâr katıyorsa, burada bir ticari değil, ahlaki sorun vardır. Kayısı üzerinden kazanılan her kuruşun helal olması, ancak üreticiyi ezmeden ve tüketiciyi sömürmeden mümkündür.
BETONDA VİCDAN, MALZEME KADAR SERT OLMALI
Depremin yıktığı binalar sadece yapıları değil, insanları, aileleri, geçmişleri ve geleceği de yerle bir etti. Ancak ne gariptir ki, yerle bir olan yalnızca evler değil, aynı zamanda ticaretteki insaf da çöktü. 2022’de 350 TL olan hazır betonun metreküp fiyatı, 2023 ve 2024’te neredeyse 10-15 katına ulaştı. Beton gibi insafsız fiyatlar, depremzede vatandaşları ikinci kez yıktı.
Burada mesele arz-talep dengesi değil; vicdansız kâr hırsıdır. Aynı ürünü komşu illerde çok daha ucuz fiyata almak mümkünken, Malatya’da bu kadar yüksek fiyata satılması, bölgesel felaketin bölgesel fırsatçılığa dönüştürülmesidir. Ticaretin amacı, insanlara hizmettir; onları çaresizlik içinde daha da ezmek değil. Hazır beton fiyatlarının bu denli yükselmesinin mantıklı bir açıklaması yoktur; tek açıklama, ahlakın olmamasıdır.
ESNAFIN VEBALİ VE TOPLUMSAL ZARARI
Malatya esnafı, son yıllarda yalnızca mal değil; ahlak ve vicdan da satar olmuş görünüyor. Felaketleri kazanca, yoklukları avantaja çeviren bu ticaret anlayışı, şehirdeki toplumsal güveni zedelemiştir. Oysa ticaret, insanı yücelten ve bir şehri bereketlendiren bir eylemdir. Ebu Hanife ticaretten zengin olmuş ama zekâtı, sadakayı, infakı ihmal etmemiştir. Bugün ise zenginlik hırsı, merhameti gölgelemekte, ahlaki frenler patlamaktadır.
Bir toplumda güven sarsıldığında, sadece ekonomi değil; insanlık da çöker. Malatya’da esnafın vatandaşı sömürür hâle gelmesi, toplumun tüm katmanlarına sirayet eden bir çürümenin habercisidir. “Nasıl olsa alacak” mantığı ile belirlenen fiyatlar, aslında “helal kazanç” anlayışını çürütmekte ve nesilden nesile geçmesi gereken ticari terbiyeyi yok etmektedir.
TİCARETTE AHLAK YOKSUNLUĞU HUKUKEN DEĞERLENDİRMESİ
Bir hukukçu gözüyle bakıldığında, bu yazı yalnızca ahlaki değil; hukuki uyarılar da içeren ciddi bir toplum eleştirisidir. Anayasa’nın 172. maddesi devleti “tüketiciyi korumakla” yükümlü kılmıştır. Bu görev sadece devletin değil, ticaret yapan herkesin omuzlarındadır. Malatya’da özellikle deprem sonrası ortaya çıkan fahiş fiyat uygulamaları, Türk Ceza Kanunu’nun 237. maddesinde düzenlenen “fiyatları etkileme” suçunun sınırlarına dayanmaktadır. Rekabetin bozulması, malın az olduğu dönemde stokçuluk yapılıp yüksek kâr güdüsüyle satılması hem Borçlar Kanunu’na hem de Ticaret Kanunu’na aykırıdır.
Özellikle Borçlar Kanunu’nun 2. maddesi “dürüstlük kuralını” emredici şekilde düzenlemiştir: “Taraflar, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” Bu temel ilke yalnızca sözleşmelerin değil, tüm ekonomik ilişkilerin temelidir. Bir esnafın depremzedeye 10-15 kat fiyatla beton satması, sadece ahlaka değil bu hükme de aykırıdır.
Ayrıca 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, “ayıplı mal ve hizmet”, “haksız ticari uygulamalar” ve “fahiş fiyat” gibi kavramları tanımlamış ve cezai müeyyideler öngörmüştür. Ticaret Bakanlığı’nın 2023’te ve 2024’te yaptığı çok sayıda denetimde, Malatya’daki birçok firmanın bu maddeler kapsamında idari para cezası aldığı kamuoyuna yansımıştır.
O hâlde mesele sadece esnafın vicdanı değil, devletin hukuku da devreye sokması gereken bir alandır. Ahlaki zaaflar hukukî zaafiyetle birleştiğinde, sonuç yalnızca ticari istismar değil; toplumsal çürümedir.
TİCARETİN ASLI, HESAP GÜNÜNÜ UNUTMAMAKTIR
Ticaretin özünde “kazanç” kadar “emanet” de vardır. Allah, ticaretin helal ve bereketli olmasını emretmiş, ancak bu bereketin yalanla, hileyle, fırsatçılıkla, zulümle lekelenmesini haram kılmıştır. Ticaretle uğraşan bir insanın tek hesabı günlük kazancı olmamalıdır; asıl hesap, mahşer gününde vereceği hesaptır. “Ben o gün depremde evini kaybetmiş bir kadına beton sattım, ama maliyetin 10 katına…” cümlesini vicdanıyla kurabilen bir esnaf, helal dairesinden çıkmış demektir.
Kayısı, beton, temel ihtiyaç ürünleri… Ne satarsan sat, veya ne alırsan al karşında bir insan, bir aile, bir hayat olduğunu unutma. Esnaf demek, aynı zamanda toplumun güven kapısı demektir. Bu kapıyı açan anahtar sadece para değil; merhamet, ahlak ve Allah korkusudur. Malatya, bu üçüyle yeniden ayağa kalkabilir.
UNUTULMAMALIDIR Kİ,
“Ticaretin zekâtı ahlaktır; eğer ahlak yoksa, kazancın hayrı da yoktur.”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.