CHP’nin Tükenen Umutları Ve AK Parti’nin Yükselen İstikrarı !
18 Ağustos 2025, Pazartesi 09:57İMAMOĞLU’NUN GERİ ADIMLARI İLE ADAYLIK İHTİMALİ SONA YAKLAŞTI
Ekrem İmamoğlu’nun, “Cumhurbaşkanı adayı olamazsam başka bir adayı desteklerim” cümlesi aslında bir dönüm noktasıdır. Bu, bir belediye başkanının kendi gücünü ve sınırlarını kabul etmesinden çok öte, siyasi tabloyu okuma becerisinin de göstergesidir. İmamoğlu bugüne kadar hep “ben adayım” havasıyla yürüdü. Medyada kendisine biçilen “lider” rolünü de büyük ölçüde kabullendi. Ancak ortadaki davalar, yargı süreçleri ve parti içindeki çatışmalar artık onu geri adım atmaya mecbur bırakmıştır. Bu, siyasette rüzgârın nereden estiğini hissetmek zorunda kalan bir figürün çaresizliğidir.
CHP’de aylardır “Haziran’da çıkacak, Eylül’de açıklanacak” denilen adaylık beklentileri boşa çıkarken, İmamoğlu’nun bu son açıklaması aslında “oyunu daha fazla zorlamayacağım” demekti. Kendi tabanında hayal kırıklığına yol açacak bu çıkış, CHP’nin adaylık sürecindeki kaosu daha da derinleştirdi. Bu durum, muhalefetin “umut lideri” olarak lanse edilen bir figürün nasıl bir hayal kırıklığına dönüştüğünü gözler önüne sermektedir.
ÖZGÜR ÖZEL’İN KABULLENİŞİ VE HESAPLARI
Özgür Özel’in, “İmamoğlu aday olamazsa kim olur?” sorusuna verdiği cevap aslında açık bir itiraftır. “Ben değilim, Mansur Bey de görevinin başında” sözleri, CHP’nin içinde bulunduğu tıkanıklığın göstergesidir. Kendisini de adaylık denkleminden çıkaran Özel, aslında ortamı kendi lehine hazırlamaktadır. Çünkü parti karıştıkça ve kaos büyüdükçe, “krizden çıkışın lideri” olarak kendini konumlandırmak istemektedir.
Buradaki asıl mesaj, hem İmamoğlu’nun hem de Mansur Yavaş’ın önünü kapatmak, Dilek İmamoğlu’nun ihtimalini sıfırlamak ve partiyi bir süre sonra kendi adaylığına mecbur bırakmaktır. Bu strateji, klasik CHP siyasetinin bir yansımasıdır: Parti içi entrikalarla rakiplerini devre dışı bırakmak. Özel, “aday değilim” derken aslında “adaylığa giden yolu temizliyorum” demektedir. Bu, CHP’nin siyaseti ne kadar samimiyetsiz ve hesapçı bir zemin üzerinde yürüttüğünün bariz göstergesidir.
MANSUR YAVAŞ’IN MİLLİ EGEMENLİK PLATFORMU
Mansur Yavaş’ın “Milli Egemenlik Platformu” girişimi, aslında CHP’den umudunu tamamen kesmiş bir siyasetçinin hamlesidir. Yavaş, Zafer Partisi, İYİ Parti ve diğer milliyetçi-ulusalcı unsurları bir araya getirerek kendine yeni bir zemin inşa etmeye çalışmaktadır. Bu hamle, “CHP’de barınamam ama başka yerde şansımı zorlarım” mantığının ürünüdür.
Ancak burada da ciddi bir çelişki vardır. Yavaş, yıllardır CHP’nin belediye başkanı olarak sahada bulunurken, bugün milliyetçi bir zeminde yeni ittifak arayışına girmektedir. Bu, halkın gözünde güven kaybına yol açacaktır. Çünkü siyaset, samimiyet ve tutarlılık ister. Dün CHP kimliğiyle siyaset yapan bir figürün bugün “milliyetçi-ulusalcı” cephe kurması, siyasi kayganlığın bir başka tezahürüdür.
ÖZGÜR ÖZEL’İN BOMBA VAADİ VE “DAĞ FARE DOĞURDU” SENDROMU
Özgür Özel’in, “Bomba açıklama yapacağım” diye saat vererek gündem oluşturması ve ardından ortaya çıkan “fos” durum, aslında CHP siyasetinin özeti gibidir. İktidarı sarsacak büyük bir iddia beklenirken, sonuçta sıradan bir suç duyurusunun açıklanması, hem kamuoyunda hayal kırıklığı yarattı hem de Özel’in inandırıcılığını zedeledi.
Bu, “yalancı çoban” sendromunun tipik bir örneğidir. Bir siyasetçi sürekli “büyük bombalar” patlatma vaadiyle çıkıp, sonunda etkisiz açıklamalar yaparsa, bir süre sonra halkın gözünde ciddiyetini kaybeder. CHP’nin başındaki isim, bu stratejiyi defalarca denemiş ve her defasında başarısız olmuştur. Bu da CHP’nin siyaseti bir vizyon üzerine değil, medyatik şov üzerine kurduğunun açık bir göstergesidir.
İTİRAFÇI KRİZİ VE CHP’NİN AÇMAZI
Özel’in gündeme taşıdığı itirafçı Murat Kapki meselesi, aslında CHP için iki ucu keskin bıçaktır. Daha önce ifadesine itibar edilmeyen, tutarsızlıkları nedeniyle tahliye edilmeyen bir kişiyi, Özgür Özel’in itibarlı bir kaynak haline getirmesi, kendi ayağına kurşun sıkmaktır.
Üstelik Özel’in bu konuyu partiyi ve hükümeti yıkacak, Cumhurbaşkanlığı’nı istifa ettirecekmiş gibi bir heybetle açıklaması, siyasi sorumlulukla bağdaşmaz. Çünkü açıklamanın kamuoyunda hiçbir değeri olmadığı görülmüştür. Doğru bile olsa, AK Parti’nin içinde zaman zaman yanlış adamların çıkabileceği, çürük elmaların olabileceği inkâr edilemez. Nitekim Avukat Mücahit Birici hakkındaki tartışmalar, tüm AK Parti’yi töhmet altında bırakacak şekilde ele alınamaz. Zira AK Parti, siyasi etik açısından tavrını çok net ortaya koymuş, Binici’yi ihraç istemiyle disipline sevk etmiş, kendisi de dün partiden istifa etmiştir. Bu da AK Parti’nin kendi içini temizleyebilen, yanlış yapanı korumayan bir iradeye sahip olduğunu gösterir.
Tam da burada mesele AK Parti ile CHP arasındaki farkı gözler önüne sermektedir. AK Parti, zaman zaman kendi içinden çıkan yanlışları ayıklayarak, çürük elmalarını disipline sevk ederek ve gerekirse ihraç ederek yoluna devam edebilmektedir. CHP ise içinde barındırdığı yüzlerce, hatta binlerce çürük elmayı görmezden gelmekte, vefa ve etik ilkelerden uzak şekilde siyaset yapmaya devam etmektedir. İşte bu yüzden Özgür Özel’in Murat Kapki çıkışı, hem partisini töhmet altında bırakmış, hem de siyasetin ciddiyetini bir kez daha düşürmüştür. CHP kendi içindeki bu kirliliği temizlemediği müddetçe, siyasette itibar kazanması mümkün olmayacaktır.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU’NA YÖNELEN LİNÇ VE CHP’NİN VEFASIZLIĞI
Özlem Çerçioğlu meselesi, CHP’nin siyaset anlayışını en net biçimde gözler önüne serdi. Daha birkaç ay öncesine kadar “Aydın’ın gururu” ilan edilen, yere göğe sığdırılmayan Çerçioğlu, bir günde hain ilan edildi. “Topuklu Efe” diye bağra basılan bir figür, “topuklayan efe” diye alaya alındı. Hakkında iftiralar, kocasının ticari faaliyetleri, kişisel hayatı üzerinden linç kampanyaları yürütüldü.
Bu, siyasetin vefasızlığının en acı örneklerinden biridir. Bir gün göklere çıkarılan siyasetçinin ertesi gün yerin dibine sokulması, ahlakla değil, intikamla yapılan siyasetin ürünüdür. Çerçioğlu’nun “Alnım ak, başım dik” sözleri, aslında CHP’nin vefasızlığına karşı bir meydan okumadır. Bu tablo, CHP’nin yalnızca iktidara değil, kendi değerlerine de sadakat göstermediğini kanıtlamaktadır.
AK PARTİ’NİN İSTİKRARI KARŞISINDA CHP’NİN ÇÜRÜMESİ
CHP’nin bugün içine düştüğü tablo, aslında yıllardır süregelen krizlerin bir özetidir. İmamoğlu’nun adaylık hayallerinin tükenişi, Özgür Özel’in hesapçı hamleleri, Mansur Yavaş’ın yeni arayışları ve Çerçioğlu’na yapılan linç, hepsi aynı hikâyeyi anlatıyor: CHP, kendi iç çekişmelerinin ve hesaplarının esiri olmuştur.
Bu durum, Türk siyasetinde muhalefetin ne denli zayıf, dağınık ve samimiyetsiz olduğunu gösteriyor. Halkın umudu olması gereken bir partinin, kendi içinde birbirini yiyen kliklere dönüşmesi, yalnızca o partiyi değil, muhalefeti de bitiriyor. CHP artık ne halkın umududur ne de bir çıkış yoludur. Çünkü siyaset, samimiyet ve ahlak üzerine kurulmadığında, er geç tükenmeye mahkûmdur.
AK Parti ise, tam da bu noktada istikrarın ve halk iradesine sadakatin temsilcisidir. 23 yıldır hem içeride hem dışarıda güçlü adımlar atan, krizleri yöneten, milletin değerlerine sahip çıkan AK Parti, siyasette vefa ve istikrarın en güçlü karşılığıdır. Özlem Çerçioğlu örneğinde olduğu gibi, AK Parti’ye yönelen her isim aslında halkın vicdanının yolunu tercih etmektedir. Çünkü millet, kaosu değil, hizmeti; entrikayı değil, samimiyeti seçmektedir.
Özlem Çerçioğlu örneğinde görüldüğü üzere, vefa göstermeyen bir parti kendi kadrolarına bile sahip çıkamazken; AK Parti, hem kendi kadrolarına hem de milletin iradesine sahip çıkmaya devam etmektedir. Bugün CHP’nin yaşadığı çürüme, AK Parti’nin siyasi istikrarını ve halk nezdindeki güvenini daha da görünür kılmaktadır.
UNUTULMAMALIDIR Kİ,
“Siyasette en büyük erdem samimiyettir; bu olmayınca geriye yalnızca entrika ve çürüme kalır. Millet entrikaya değil, istikrara, samimiyete ve sadakate yönelir; işte bu yüzden Türkiye’nin umudu da, bu günü de, yarını da AK Parti’dir.”
SAYGILARIMLA!
18.08.2025 PAZARTESİ
AVUKAT MEHMET ALİ KÖROĞLU
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.